Bölüm 2: Lanet İnsanlar:
.
.
‘’Lanet insansınız, hepiniz lanetsiniz! Burada ki herkes lanet!!! ‘’
Koridorda yürürken bir yandan bağırıp her şeyi kırdım, duvarlara çarptım. Byron’un konağındaki herkese sövüp saymıştım. Tüm çalışanlar bana garip garip bakarken onlara orta parmağımı gösterdim.
Büyük konaktan çıkarak elime aldığım gerçek kılıçla sarayın yolunu tuttum. Bahçedeki büyük prensin etrafında ki muhafızların arasından geçemeyeceğim için annemin bana öğrettiği böğürtlen bombasını sihirle yapıp muhafızların kenarlarına attım. Oluşan pembe dumanın arasından koşarak büyük prense doğru gittim. Fırsat bu fırsattı.
Saldırımı fark etmiş büyük prens hemen kılıcına el atarak elimdeki kılıcımı sertçe kenara fırlattı. Pes etmeyerek ona doğru tekme attım. Çok geçmeden muhafızlar beni fark etti. Uçarak etrafımı sarmaya başladılar. Buradan sağ çıkmam zor olacağı için koşarak aralarından geçtim ve Marsel ormanına kaçtım. Artık bunun dönüşü yoktu. Ailemin intikamını almadan bir an bile yaşamak istemiyordum. Bu dünyada, bu evrende beni her kim engellemeye çalışırsa onu gözümü bile kırpmadan öldürecektim….
2 ay sonra:
2 aydır sürekli prensin peşinde gezinerek ona saldılar düzenliyordum. Her saldırımın sonunda o kurtuluyor ben de işimi bitiremeden kaçmak zorunda kalıyordum. Marsel ormanındaki yanmış , kül olmuş evimin sağlam kalan kısmında saklanıyordum. 15 yaşında olmama rağmen tüccarlardan kaçırdığım şarap şişesini kafama diktim. Başaracaktım. Ben ne olursa olsun onu eninde sonunda öldürecektim. Babamın daha iki yıl önce dayım Helator’un öldürülmesinde bana söylediği sözleri hatırladım.
‘’Kızım birini öldürmek sandığımız kadar zor değildir. Asıl zor olan bu kararı almaktır. Dayını öldüren kişi bu kararı alırken eminim ki zorlanmıştır. Keşke bu hayat bir an bile bize bu kararı verdirmese…’’
Gülerek elimdeki şişeyi kenara fırlattım.
‘’ Baba sence de bu kararı vermem için yeterince bir sebebim olmuş mu!’’
Harabeye dönmüş evimin duvarlarına baktım. Tüm anılarım, tüm o kahkahalar, tüm o anneme kızıp kenara saklandığım köşem hepsi daha dün gibi tap taze aklımda canlanmıştı. Şimdi bana kalan bu kırık harabeye dönmüş, yanmış bir ev vardı…
Toplayabildiğim tüm silahları bir bir silerek içimdeki öfkeyle onlarla savaş için hazırlık yapıyordum. Gece olunca şehre inip çalabildiğim yiyecekleri çantama koydum. Sokakta ki evsiz kız çocuklarına yemeğimden paylaştırarak oradan hızlıca uzaklaştım. Gecenin karanlığı Karen şehrini ışıl ışıl parıldatırken benim evim olan Marsel ormanını karanlık içine almış sadece ay ışığıyla ve ateş böceklerinin ışığıyla parlıyordu. Her yerde uçan muhafızlardan saklanarak büyük şatafatlı köprünün altına atladım. Karanlık iyice bastırmış tüm o güzel gökyüzünün ışıltısı Karen nehrinin dalgalanan suyuna yansımış içimi bir nebze de olsa huzur vermişti. Büyük çam ağaçlarının arasından geçerek Marsel ormanının derinliklerindeki evime gittim. Uzaktan görünen yanmış harabe evimin bahçesinden içeriğe girdim. Karşımda bana doğru bakan bir çift mavi göz ile karşılaştım. Bu mavi gözler daha önceden birkaç kez öldürmeye teşebbüste bulunduğum büyük prensin gözlerinden başkası değildi. Burada kaldığımı bulduğuna göre tüm muhafızlar burada karanlık ormanın içinde bir yerlerde pusudaydı. Gayet rahat bir tavır takınarak ona doğru yürüdüm. Prens sorgularcasına tek kaşını kaldırarak evimi gösterdi.
‘’Demek kraliyet düşmanı Yuan’ın kızı sensin… Açıkcası senin onların kızı olacağın aklıma hiç gelmemişti. Yazık oldu... Benden pek haz etmediğini hatta öldürmek için her şeyi yapacağını biliyorum. Ama bunun için biraz geç kaldın küçük kız…’’
Eliyle işaret etti. Birkaç muhafız uçarak kolumdan tuttu. Sadece kin ve öfkeyle prense baktım.
‘’Sen ve o lanet krallığınız batsın. Annemi öldürüp, tüm ailemi katlettiniz. Bir de pişkin pişkin anneme düşman diyorsunuz. Asıl siz benim düşmansınız!’’
Kraliyet muhafızına savurduğum tekmeyle kenara fırlattım. Kılıcımı çekerek savunmaya geçtim.
‘’Bak küçük kız hala şansın varken bırak savaşmayı yoksa sende…’’
Daha lafını bile bitiremeden Prense doğru zıpladım ve kılıcımı ona sapladım. Gözlerine büyük bir öfkeyle bakarak:
‘’Artık ölmek umurumda değil. Ama yanımda senide götürmekten büyük onur duydum büyük prens!’’
Prense sapladığım kılıcı daha da derine sapladım. Ağzından çıkan kan yüzümü boyarken arkamdan bana da saplanan kılıçla yere düştüm. Tüm muhafızlar etrafımızda toplanırken prens de yere yanı başıma düştü. Onun suratına bakarken bana savrulan kılıçlar kolumu ve bacağımı kesiyordu. Acıyan vücudumun tüm parçalarına rağmen prense doğru elimi uzattım. Muhafızlar prensi kaldırmaya çalışıyorlarken sapladığım kılıcı kalan tüm gücümle geri çektim. Prensin vücudundan çıkan kanlı kılıcım yere düşerken prensin gözleri kapandı. Herkes onunla ilgilenirken vücudum yeterince kan kaybetmiş artık intikamımı almış onurlu bir şekilde ölüyordum. Tüm muhafızlar prensi götürürlerken ormanın içinde tek başıma ölüyordum. Etraf artık benim için çok sessizleşmişti. Yüzümdeki gülümsememi hiç silmemiştim. Ruhum artık istediği gibi huzura kavuşuyordu. Gözlerim artık bana çok ağır gelmeye başlamıştı.
Ben Yuan’ın kızı Elisa ailemin intikamını sonunda aldım….
Yazarın Anlatımıyla:
Ormanda huzurla öldüğünü düşünen Elisa’yı bulan Zake onun kanlı yaralı vücuduna ilk müdahaleyi yaptı. Yaralı kızı kucağına alarak ormanın karanlığı içinde kayboldu. Yol boyunca kızla ilgilendi. Tüm yaralarına yanına aldığı içki şişesinin içindeki alkolle silip yararlı otlar ile sardı. Zake kızın vücut sıcaklığını kaybetmesini izin vermedi. Üzerindeki kahverengi ceketi çıkardı ve ona giydirdi. Tekrardan yola devam ettiler. Artık Zake onu yüksek güvenliklere sahip Marsel kabilesine getirmişti. İçeriye girdiğinde Zake gibi daha çok genç yaşta birçok çocukların olduğu kabile üyeleri koşarak oraya geldi. Zake’in kucağında ki kızı alarak tedaviye götürdüler. Zake’in arkadaşı Han hemen onun ışıklı büyük ağaç evine gitti.
‘’Zake bu kızda kim! Biliyorsun daha yeni toplantı yaptık. Buraya tanımadığımız kimseyi almayacağız diye!’’
Zake eline aldığı kadehi içkiyle doldurarak Han’a bile bakmadan koltuğuna oturdu.
‘’Han bu kabilenin şefi benim! Kızın her yeri kılıçla kesilmiş görmedin mi! Onu yaşatabilmek için getirdim. Kim olduğu sence önemli mi! Ben cevap vereyim, değil çünkü o bir insan! Biz bu kabileyi neden kurduk ! Neden bu insanlar burada!!! Biz kendimizi değil başkalrını kurtarmak için varız anla artık bunu! Lütfen evimi terk et. Dinlenmek istiyorum… Bu arada kız uyandığında bana haber ver!’’
Han Zake’in ona kızmasıyla evinden uzaklaşarak şifacı kızların yanına gitti. Siyah beline kadar uzanan saçları, yüzü sanki bir ay gibi parlak ve dolgun dudakları olan yaralı kızı inceledi. Gerçekten şef haklıydı. Kızı çok feci kesmişlerdi. Ama o emindi ki burada ki şifacı kızların yetenekleri vardı. Çadırdan çıktı ve kendi evine girdi. Sevgilisi Terasa ona doğru koşarak geldi.
‘’Han ne oldu? O kız kimdi?’’
Han Terasa’nın kıvırcık saçlarının arasına öpücük kondurdu.
‘’Bilmiyorum canım, kız uyandığı zaman öğreneceğiz.’’
Tüm gece şifacıların büyük uğraşı ile Elisa’nın bir çok yarası kapanmış ve iyileştirilmişti. Sabah sabah normalde asla uyanmayan şefleri Zake'in çadıra dalmasıyla aceleyle onu selamladılar.
‘’Şefim kızın durumu iyi, eğer bir iki saat kadar daha dinlenirse onu uyandırabiliriz.’’
Zake başıyla şifacı kızları onayladı.
‘’Teşekkür ederim şifacılar. Siz gidebilirsiniz ben kızın başında beklerim. ‘’
Şifacı kızlar şef ile yaralı kızı çadırda bırakarak gittiler. Zake kızın zayıf vücudunu o hasır kanepeden kaldırarak daha iyi uyusun diye kendi evinde ki yatağına yatırdı. Kızı uyuması için rahat bırakarak Han’ın yanına gitti.
….
3saat sonra:
Elisa’nın anlatımıyla:
Gözlerimi yavaşça açarken öldüğümü artık ailemin yanına gittiğimi düşündüm. Ellerimi tavana doğru uzatmaya çalıştım. Ama uzatamadığımı fark ederek etrafıma doğru baktım. Çok güzel bir evin içindeydim. Ahşap ve ormanın tüm güzel kokularının burnuma dolduğu güzel bir evin içinde olduğumu fark ettim. Baş ucuma doğru gelen siyah saçlı, keskin yüz hatları olan uzun bir genç adama şaşkın şaşkın baka kaldım.
‘’Cennete mi düştüm… Tanrım bu devasa yakışıklı beyefendi de benim kocam mı? Lütfen öyleyse beni hiç buradan çıkarma..’’
Gülerek ona doğru el salladım. Bana gülmeye başlayan genç adam yatağın kenarına oturdu.
‘’Hayır genç kız, daha ölmedin.’’
Koluma dokunarak gerçek olduğunu hissettirdi. Bu hareketi kendime gelmemi yetmişti. O an aklıma düşen yaralarımın acısıyla inledim. Vücuduma baktığımda sargılar içinde olduğumu fark ettim.
‘’Nasıl?’’
Genç adam bana elini uzattı.
‘’Ben Zake, seni ormanda buldum. Çok yaralıydın. Bu yüzden seni buraya kadar getirdim. Şifacıların yardımı ile seni kurtardık. Sen kimsin anlat bakalım…’’
Genç adama doğru bakmadan kalkmaya çalıştım. Zar zor kalkarak ayağa kalktım.
‘’Siz kimsiniz, size neden güveneyim, belki kraliyet muhafızısınız!’’
Elime alabildiğim küçük ahşap çakıyı ona doğru uzattım. Adının Zake olduğunu söyleyen çocuk sakince bana baktı.
‘’Sence burası kraliyet zindanı mı?’’
Pencereden dışarı bakmam için vakit verdi. Gerçekten de ormanda olduğumu ve bir çok küçük ahşap evin olduğu tatlı bir kabilenin içinde olduğumu anladım. Çocuğa döndüm. Yırtık ve kesikleri olan elbisemi düzelterek ona el uzattım.
‘’Ben Elisa. Beni kurtardığın için teşekkür ederim.’’
Çocuk uzattığım eli tutarak bana gülümsedi.
‘’Tanıştığımızı memnun oldum. Ben adımı söyledim ama tekrardan söyleyeyim. Ben Zake bu gördüğün kabile Marsel kabilesi, ben buranın şefiyim. ‘’
Zake’in elini bırakarak etrafıma baktım. Ahşap ağaç evini inceledim.
‘’Şef çok zevklisin.’’
Zake kızlardan aldığını söylediği pembe elbiseyi bana uzattı. Giyinmem için beni yalnız bıraktı. Çıkmadan aşağıda beni herkesin beklediğini söyledi. Üzerimi değiştirirken çoğu kesiğin kaybolduğunu artık canımın çok acımadığını hissettim. Hala rüyada olabileceğimi düşündüğüm için saçımdan bir tel çektim. Gerçekten hala hayatta olduğumu kanat getirerek elbiseyi giydim. Çok sade bir pembenin hakim olduğu, etek kısımlarına doğru koyulaşarak bacaklarımın ortasında biten ince işlemeli elbiseyi inceledim. Bacağımın bir kenarında olan yırtmaç elbiseyi daha şık göstermişti. Saçlarımı bulduğum mavi keskin iğneyle yarısını topuz yaptım. Geriye kalan saçlarımı salınmış bir şekilde bıraktım. Yüzümü yıkadım ve evden çıktım. Herkesin gerçekten de aşağıda beni beklediğini ve bana doğru bakıştıklarını gördüm. Kabiledeki tüm kızların üzerinde benim giydiğim elbiseden vardı. Her biri birbirinden farklı yaklaşık tahminen 70 kişinin olduklarını düşündüğüm kabilenin yanına indim.24Please respect copyright.PENANAQlMqqInll1
Zake ve yanındaki esmer kıvırcık saçlı bir çocuğun beni sahneye çıkmam için çağırdığını gördüm. Sahneye çıktığımda Zake'e doğru yaklaştım.
‘’Ne oluyor? Neden bu kadar garip garip bakılıyorum?’’
Zake bana doğru eğilerek kulağıma fısıldadı.
‘’Kabileye kendi isteği ile gelmeyen ilk kişi sensin. Senin kim olduğunu bilmiyorlar ve herkes bunu merak ediyor. Özel değilse herkese anlatabilir misin?’’
Zake’in sözleriyle aklıma gelen görüntüler başımı döndürmüştü. Zake'in kolundan tutunarak ayakta kalmaya çalıştım.. Bana endişeyle bakan kabileye mecbur bir açıklama yapmam gerekiyordu.24Please respect copyright.PENANAtDxFSzVU3k
Öne doğru bir adım attım. Güçlü esen rüzgarla uçuşan saçlarımı arkama doğru fırlattım.
‘’Ben Elisa. Yalnız biriyim. Ailem kraliyet tarafından dehşet verici bir şekilde katledildi. Karen şehrinde yaşardım eskiden. Marsel ormanında bir küçük harabe yanmış evim var. Dün gece intikamımı aldım. Büyük prensi öldürdüm. Bu yüzden yaralandım. ‘’
Kalabalıktan çıkan sesler gittikçe artmaya başlarken Zake’in yanında ki çocuk bana kraliyet ailesinden olup olmadığımı, bana nasıl güvenebileceklerini sordu. Ardından kabileden bir kız bağırdı.
‘’Belki yalan söylüyorsundur. Bilerek buraya geldin , belki kendi aileni kendin öldürdün!’’
Kıza doğru sinirle bağırdım.
‘’Kes sesini!! Sen kimsin! ‘’
Sahneden aşağıya atlayarak kızın üzerine atladım. Herkes şaşkın şaşkın bana bakarken bir yandan kızı kurtarmaya çalışıyorlardı. Kıza attığım iki yumrukla yerden kalktım.
‘’Bana güvenmek zorunda değilsiniz! Zaten ben de güvenmiyorum size! Beni kurtaran herkese teşekkür ederim, rahatsızlık verdim özür dilerim. Kalabalığın arasından sinirle çıktım. Arkama bile bakmadan yürümeye başladım. Bana seslenen tanıdık sese cevap vermeden yürümeye devam ettim.
‘’Elisa bir dur, Elisaaa!’’
Zake denen kabilenin şefine arkama dönerek kafa attım.
‘’Beni aşağılayıp ailemin ölümünden beni suçlayacaksın değil mi!’’
Zake burnundan akan kanı sildi. Sabır çekerek kolumdan tuttu.
‘’Hayır öyle bir niyetim yok. Bak burada senin hikayene benzer bir çok insan var. Burada bu yüzden varlar. Daha fazla insan zarar görmesin. Daha fazla çocuk acı çekmesin diye varlar. Terasa’nın sana söylediği tamam biraz ayıptı. Ama burada ki herkesi bir tanısan anlayacaksın niye bu kadar kimseye güvenmediğini! Hem sen güveniyor musun! Sorgulamamız normal bir durum. ‘’
Zake’in söylediklerini akıl süzgecinden geçirdim. Haklı olma payı yüksekti. Bu yüzden artık kimseye hiçbir şey söylemeden sakince Zake ile geri döndüm. Zake kolumdan tutarak elimi havaya kaldırdı.
‘’Tanıştırayım kabilemizin yeni üyesi Eliisa… Bu kız benim korumda herkes ona göre davransın!’’
Kolumu bırakarak topluluğun arasından gitti. Arkasından giden güzel bir kız onun koluna girerek evine girdi. Kabileye doğru baktım. Yüzüne yumruk attığım kızın yanına giderek özür diledim. Bana sinirle bağıran kız yanımdan hızlıca gitti. Herkes bir bir yanımdan giderken tekrardan yalnız kalmıştım.24Please respect copyright.PENANAzjVLVaU6ei
Kimseyi tanımıyordum. Sahnenin olduğu yere çöktüm. Zake’in evinin penceresine düşen gölgeler kızla çok mutlu olduğunu ve birlikte içki içtiklerini gördüm.
Yerimden kalktım. Kabile evlerinin sonunda batmakta olan güneşe doğru baktım. Oraya doğru yürümeye başladım. Sahil kıyısının batan güneşle turuncu rengin hakim olduğu, denizin dalgasıyla etrafa çok hoş bir görüntü oluşturduğunu gördüm. Kumsala gittiğim de denize yakın bir yerde oturdum.
Dalgaların sesleri kulağımı doldururken bugün de ne kadar yalnız olduğumu kemiklerime kadar hissettim. Sanki annesi kaybetmiş yavru bir kedi gibi bu hayattaki tüm hedeflerimi, intikamımı kaybetmiştim. Prensi öldürmüştüm ama hala niye ailemin katledildiğini öğrenememiştim. Gerçekten ölmüş olsam, bunları öğrenmeden yok olacaktım. Yanımda duyduğum sesle ona baktım.
‘’İyi misin?’’
Bunu soran Zake’in suratına bakmadan cevap verdim.
‘’Niye sordun eğlencene devam edebilirsin!’’
Ayağa kalkarak yürümeye başladım. Arkama dönüp ona:
‘’Hayatımı kurtarmışsın sana bir can borcum var Zake. Teşekkür ederim. Ama ne bu kabile, ne de bu yer benim olmam gereken yer değil. Daha bir kalacağım yer bile yok..’’,
Zake uzaktan bana bağırdı.
‘’Elisa sorun değil, bu gece Suzy’nin evinde kalırsın. Yarın sana ait bir ağaç ev yaptıracağım.’’
Zake yanıma gelerek elimden tuttu. Benimle ilgilenen ve kalmamı isteyen tek kişi oydu. Sonuçta ilk günden bir kızın yüzünü yumruklamıştım. Zake’in arkasından giden güzel kız, evinin yanında bizi beklediğini gördüm. Elimi tutan Zake‘i görünce yüzü düştü. Kızla arasında bir şey olduğunu düşündüğüm için hemen elini bıraktım. Zake tekrardan elimi tutamaya çalışsa da Zake’e doğru fısıldadım.
‘’Kız arkadaşının beni gece gece öldürmesini istemiyorum. ‘’
Bir kahkaha patlatan Zake ben gibi kulağıma fısıldadı.
‘’O benim kardeşim. ‘’
Şaşırarak kızın yanına gittiğimizde benimle tanıştırdı. Suzy 16 yaşında Zake 18 yaşında olduğunu ailesinin kraliyet muhafızlarının saldırısıyla öldürüldüğünü söylediler. Ben utanarak özel hayatlarını anlattıkları için kızardım. Kız kardeşiyle beni yalnız bırakan Zake; evine gitti. Suzy’nin yan tarafına uzanarak ona sordum.
‘’Ne zamandır buradasınız?’’
‘’Yaklaşık bir buçuk yıl oldu. Babamız Marsel kabilesinin şefiydi. Tüm evimizi ve ailelerimizi yaktılar. Biz de zaten zar zor kaçtık. O günden beri abim kurtardığı çocukları buraya davet etti ve burayı yönetmeye başladı. ‘’
Başımla onu onaylayarak dinlemeye başladım.
‘’Burada herkesin kendi evi var. Yaklaşık 68 kişiyiz. Dün savaşçı grubundan 2 tane genç geri dönemedi. Gün gittikçe sayımız azalıyor. Yarın senin de bir evin olacak. Abim sadece benim ve kendi evini ağaç üstünde yapılmasını uygun görürdü ama sana denize bakan kısımda ağaç ev yaptıracağını söyledi.’’
Utanarak kızardım.
‘’Böyle bir şeye gerek yok, benim evim de herkes gibi yerde olsun.’’
Kız başını olumsuz anlamda salladı ve derin bir iç çekti.
‘’İnatçı abim asla kabul etmez, merak etme kimse sana başka bir gözle bakmaz. Hele hele bugün olanlardan sonra.’’
Suzy; benim çok sinirli biri olduğumu ve kızı düşünmeden dövdüğümü, beni ilk gördüğü andan beri çok havalı biri olduğumu düşündüğünü söyledi durdu. Yalnız dövdüğüm kızın tehlikeli biri olduğunu, Han’ın sevgilisi olduğunu söyledi. Han dediği kişinin Zake’in yanındaki esmer çocuk olduğunu belirtti.
Sabaha kadar konuşan Suzy, konuşmaktan , sonunda yorulup uykuya daldı. Galiba bu iğrenç hayatımda en büyük şansım buraya gelmekti. Gözlerimi uykunun ellerine vererek, rüyalar alemine daldım.
Bölüm Sonu….
ns3.145.105.194da2